zeka
 
  ANASAYFA
  PRO-ZEKALAR
  PEYGAMBER EFENDİMİZİN HAYATI
  Ziyaretçi defteri
  GAZETELER 891
  DİL VE ANLATIM
  UYDU
  ANKETLER
  bizeözel
  KÜÇÜK GOOGLE
  top
  ÖNEMLİ KİŞİLERİN HAYATLARI
  => Bilim ve sanat adamlarının hayatları
  => Jean-Paul Sartre
  MATEMATİK DERSİ
  Felsefe
  İletişim
  GAZETELER
  Galeri
  Mutlu Olmanın Yolları
  ALMANCA
  ZEKANIZI ÖLÇELİM
  MESLEKLER
Jean-Paul Sartre

21 Haziran 1905'te Paris'te doğdu. Babası o çok küçük yaştayken öldü ve annesi de ailesinin yanına döndü. Sartre, hep örnek çocuk olarak gösterildi. La Rochelle Lisesi'ne devam etti, ama olgunluk sınavını Louis le Grand Lisesi'nde verdi. Eğitimini Ecole Normale Supérieure'de, İsviçre'deki Fribourg Üniversitesi'nde ve Berlin'deki Fransız Enstitüsü'nde sürdürdü.

1929 yılında Simone de Beauvoir'la tanıştı. Çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı. 2. Dünya Savaşı sırasında, Almanlar tarafından hapse atıldı; hapisten çıktıktan sonra Direniş Hareketi'ne katıldı. "Sinekler" adlı tiyatro oyunu, onun Direniş Hareketi'nde olduğunu bilmeyen Almanların izniyle oynandı (1943). Aynı durum, "Varlık ve Hiçlik" adlı oyununda da meydana geldi (1943). Oyunlarının her ikisi de baskı karşıtıdır; "Varlık ve Hiçlik"te Sartre, ilk kez felsefesini ortaya koydu.

1945 yılında öğretmenliği bırakarak "Les Temps Modernes" adlı edebi-politik dergiyi kurdu. Kitaplarının çoğunda edebi ve politik sorunları işledi. Savaş sonrası dönemde özellikle politik etkinlikleriyle öne çıkan Sartre, eleştirilerini saklamasa da SSCB'ye destek veriyor, Fransa'nın Cezayir'e karşı yürüttüğü savaşa karşı çıkanların başında geliyordu;Les Temps Modernes, sömürgelerdeki savaşlara karşı 1953'ten başlayıp, 1957'de yoğunlaşan bir savaş yürüttü.

Sartre, "121'lerin Bildirgesi"ni imzaladı, 1961-62 yılındaki büyük gösterilere katıldı. 1964 yılında Nobel Ödülü'nü geri çevirdi; böylesi bir ödülün, yapıtlarının bütünlüğünü zedeleyeceğini düşünüyordu. 1966-67 yılları arasında Vietnam Savaşı'nda meydana gelen katliamları sorgulamak üzere kurulmuş olan Russel Mahkemesi'nin de başkanlığını yaptı.

1968 yılında, Sovyetler'in Prag'a müdahalesinin ve Fransa'daki öğrenci hareketlerinin üzerine, Sovyet sosyalizmini ve kendi klasik aydın tutumunu sorgulamaya girişti. O dönemde Maocularla da bir yakınlaşması oldu. 1973 yılında Liberation'u kurdu.

1974 yılında gözleri büyük oranda görmez oldu, bu nedenle etkinliklerini yavaşlatarak, daha çok Doğu Ülkeleri üzerindeki baskıların sona erdirilmesi, insan haklarının korunması gibi konularda çalışmaya başladı. Pierre Victor'la (Benny Levy'nin takma adı), aydının rolü, bireyin tarihteki yeri, şiddet ve kardeşlik konuları hakkında "Pouvoir et liberté" adında bir yapıt hazırladı.

Siyasal etkinliklerinin, yazar tarafını bazen maskelemiş olmasına karşın, Sartre, son derece düzenli bir zihinsel çalışma yürüterek, gününün altı saatini yazmaya verdi. Edebi nesne Sartre'a göre "Yalnızca hareket halindeyken varolan bir topaçtır. Onu ortaya çıkarmak için, adına okumak denen somut bir eyleme ihtiyaç vardır." Yazmak, okurun özgürlüğüne çağrıda bulunmaktır. Sartre, 15 Nisan 1980'de Paris'te öldü. Sartre'ın önemli kitapları arasında Özgürlüğün Yolları, Bulantı, Gizli Oturum, Kirli Eller, Sözcükler, Duvar sayılabilir; bunun yanı sıra, yayınlanmış ya da bitirilemeyerek yayınlanmamış birçok yapıtı vardır.

Sartre'ın adıyla birlikte anılan varoluşçuluk, aslında 17. yüzyıldan beri vardır; Blaise Pascal'le başlar; ama Sokrates'in felsefesinde, hatta İncil'de varoluşçuluğun izlerinin bulunduğu düşünülürse, Pascal'i varoluşçuluğun kurucusu olarak kabul etmek de doğru olmaz. Soren Kierkegard ise, modern varoluşçuluğun kurucusu olarak kabul edilir. Nietzsche, Heidegger ve tabii Sartre varoluşçudurlar. Camus ve Dostoyevski de, diğer çok ünlü varoluşçu yazarlardır.

Sartre, varoluşçuluğun iyimser bir felsefe olduğunu söyler; çünkü tüm insanlar birbirinin aynıdır; bir kahraman ya da bir alçak olmak tamamıyla onların elindedir; insan önceden-tanımlanmamıştır; ne bir kahraman olarak doğar, ne de bir alçak. Ama aynı felsefeye göre, insan varlığının durumuna da güvenmemelidir, çünkü o halde kalacağının hiçbir güvencesi yoktur. Özet olarak, Sartre insanın tek yazgısının, elinden geldiğince "bağımlı" olmak olduğunu

Jean-Paul Sartre (tam adı: Jean-Paul Charles Aymard Sartre) (21 Haziran 1905, Paris - 15 Nisan 1980, Paris), ünlü Fransız yazar ve filozoftur. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra, her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında Varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. O, her şeyden önce bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir Entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.

 

Hayatı [değiştir]

Babasını küçük yaşta yitiren Sartre, annesinin ailesinin yanında büyüdü. Olgunluk sınavını Louis le Grand Lisesi'nde verdi. Daha sonraki eğitimini Ecole Normale Supérieure'de, İsviçre'deki Fribourg Üniversitesi'nde ve Berlin'deki Fransız Enstitüsü'nde sürdürdü. Çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı ve 1928'de Simone de Beauvoir'la tanıştı. II.Dünya savaşı sırasında Almanlar tarafından hapse atılmasının sonrasında Direniş hareketine katıldı. Sinekler adlı ünlü oyunu bu koşullarda yazıldı ve sahnelendi. Aynı sekilde, Varlık ve Hiçlik adlı kendi felsefesini açıkladığı ünlü yapıtı da bu sırada yazıldı.( 1943 )

1945 yılında öğretmenliği bıraktı ve " Les Temps Modernes " adlı edebi-politik dergiyi çıkarmaya başladı. Kitaplarının neredeyse tümü edebi ve politik sorunları işleyen kuramsal metinler olarak şekillendi. Sartre, savaş sonrası dönemde ise özellikle politik etkinlikleriyle öne çıkmaya başladı. Soğuk savaş dönemi boyunca birçok eleştirisine rağmen Sovyetler Birliği'ni desteklemiş, Fransa'nın Cezayir'e karşı yürüttüğü savaşa karşı çıkmıştır. Çıkardığı dergi, bu bağlamda yoğun bir etkinlik göstermiştir.

Sartre, 1964 yılında kendisine verilmek istenen Nobel Ödülünü geri çevirmiştir. Bunun hem yapıtlarına hem de politik konumuna zarar verecegini düşünmüştür. " 121'lerin Bildirgesi " olarak bilinen bildirgeyi imzalamış ve 1961-1962 yılındaki büyük gösterilere katılmıştır. Ayrıca, 1966-67 yılları arasında Vietnam Savaşı'nda meydana gelen katliamları sorgulamak üzere kurulmuş olan Russel Mahkemesi'nin de başkanlığını yapmıştır. Politik etkinlikleri giderek yoğunlaşmış ve kendi iç-dönüşümleriyle birlikte şekillenmiştir. 1968 olayları Sartre'ın kendi fikirlerini ve geleneksel entellektüel konumlarını da sorguladığı bir dönem olmuştur. Sovyetler'in Prag'a müdahalesinin ve Fransa'daki öğrenci hareketlerinin üzerine, teorik politik alanı yeniden değerlendirmeye başlamış, 1973'te Liberation'u kurmuştur.

1974 yılında Sartre'ın gözleri büyük oranda görmez oldu. Bu nedenle politik etkinlikleri yavaşladı, ancak her zaman yine de Batı'nın Doğu üzerindeki baskılarına karşı etkinliklerde bulundu ve insan hakları konusunda her zaman duyarlı oldu. Bu tutumuyla, Aydınların yeri ve rolü konusunda hem teorik hem de pratik bir örnek oluşturdu.

Sartre ve Beauvoir'in mezarı

Öte yandan siyasal aktifliğinin onun edebi ve felsefi yönünü gölgelediği söylenemez. Sartre her şeyden önce kendisinden iyi bir edebiyatçı ve yetkin bir filozof olarak söz ettirmeyi başardı. 15 Nisan 1980'de Paris'te öldüğünde geride felsefe ve edebiyat açısından büyük değerde metinler bıraktı. Kendi varoluşçu felsefesini işlediği yapıtları başlıca; Özgürlügün Yolları, Bulantı, Gizli Oturum, Kirli Eller, Sözcükler, Duvar olarak belirtilebilir.

Sartre'ın Varoluşçuluğu [değiştir]

Varoluşçuluk, esas olarak 17. yüzyıldan beri var olmakla birlikte, gerçek ününü ve daha cok da popülaritesini Sartre ile birlikte kazanmıştır. 20.yüzyılda, Martin Heidegger gibi kendine özgü ve yetkin varoluşçu filozoflar sözkonusu olmakla birlikte, bir felsefe olarak varoluşçuluk asıl etkisini Albert Camus ve özellikle de Sartre ile birlikte göstermiştir. Sartre, varoluşçu felsefenin hem felsefi hem de siyasal alandaki taşıyıcısı, uygulayıcısı olmakla bir entellektüel ve filozof olarak ayrı bir yer edinmiştir.

Varoluşçuluğun, geriye doğru gidildiğinde Blaise Pascal'a kadar uzayan bir geçmişe sahip olduğu görülür; bu belli bir sekilde anlasilan varolusculuk anlaminda bir felsefe egilimiidr elbette, yoksa varolusculugun argümanlarinin bir kismini, nüve halinde ya da perspektif düzleminde de olsa cok daha öncelerde, örnegin Sokrates felsefesinde, kutsal metinlerde vb, de bulunmaktadir. Ama bir felsefe egilimi olarak Varolusculugu Pascal ile birlikte ele alip degerlendirmek yaygin bir tutumdur felsefe tarihi incelemelerinde.

Daha sonralari, Soren Kierkegard tam olarak belli bir sekil verir varolusculugun anlasilmasinda. Buna göre dünyadaki insanin varolusu bir problematiktir ve felsefenin sorusturulmasi bunun üzerine yürütülmelidir. ise, modern varoluşçuluğun kurucusu olarak kabul edilir. Varolusculuk öyleki hem edebiyat alaninda hem de felsefe alaninda etkili olmus ve cesitli sekillerde temsilcilerini bulmustur. Friedrich Nietzsche, Martin Heidegger, Albert Camus, Dostoyevski varolusculuk dendiginde akla gelen ve modern varolusculugun temsilcileri olarak incelenen isimlerdir.

Sartre'ın, varoluşçuluğunda ilk olarak görülen, insanın önceden-tanımlanmamış bir varlık olarak ele alınmasıdır. İnsan kendi yaşamını, ya da tanımını kendi kararlarıyla verecektir. İnsanın içinde bulunduğu koşullar içinde yaptığı tercihleri onun kim olacağını ve ne olacagını belirler. Bu, "varoluş özden önce gelir" sözünün anlamıdır. İnsan önceden-zaten-belirlenmiş bir öze sahip değildir, daha çok o özünü kendi eyleyişleriyle gerçekleştirecek, yani varoluşunu şekillendirerek özünü ortaya koyacaktır. Kahraman ya da alcak olmak, insanın kendi yaptıklarıyla ilgili bir sonuçtur. Bu anlamda varoluşçu felsefede insanın etik bir varlık olarak sekillendirildiği, ama bununda siyasalı yadsımayan bir etik oldugu görülür. İnsan belirli bir bütünlügün içine doğmuştur, burada belirli bağımlılıkları vardır ve bu bağımlılıklar içinde bazı kararlar vermek zorundadır yaşamı boyunca. İşte bu kararlar insanın varoluşunun gerçekleştirilmesidir. Bu anlamda Sartre varoluşçuluğu genelde sanıldığının aksine ve varoluşçu edebi metinlerde görülen karamsarlığa rağmen iyimser bir felsefe olarak değerlendirir. Özgürlük ve bağımlılık arasında tuhaf bir ilişki kurulur bu felsefede, öyleki, insan kendi özgürlüğüne de mahküm edilmiştir, denilir. Kendi kararlarıyla ve tercihleriyle özgürlügünü gerçekleştirmek zorundadır.

Öte yandan varoluşçuluk belirtildigi gibi iyimser bir felsefedir ve özünde hümanisttir. Hümanizm Sartre'ın felsefesinde önemli bir yöndür. 20.yüzyılın ikinci yarısı özellikle Hümaizmin kuramsala ve felsefi olarak reddedilmesi ve eleştirilmesi olarak ortaya çıkmış olmasına ve bunların çoğunluğunun Fransa kaynaklı olmalarına rağmen, Sartre ısrarla, özgül bir şekilde anladığı anlamda Hümanizmi vurgular kendi felsefi konumunu ifade etmek için. Varoluşçuluk Hümanizmdir'der Sartre ve bu şekilde bir metni vardır.

Bulantı

Bulantı, Sartre'ın aynı adlı kitabı olmasının yanı sıra, terim olarak da Sarte'ın varoluşçu felsefesini ifade etmektedir. Dünyanın kendinde varlığı (" kendinde şey "), insana bulantı duygusu verir; cünkü gerceklik, yani varlıklar ne iseler o olarak orada öylece ve anlamsız bir şekilde dururlar. Bilinç ise, " kendi-için-şey " dir, ve o hiçlikle ortaya konur. Sartre, felsefi olarak "Varlık ve Hiçlik" kitabında bu noktaları açıklar. Daha sonra da Bulantı'da edebi bir metin olarak konuyu somut biçimde değerlendirir.

Bulantı romanının kahramanı Antoine Roquentin'dir. İlk kez yerde gördügü bir taş parçasını eğilip almak istediğinde bunu yapamadığını farkeder; çünkü bu anda varolusun saçmalığına karşı bir bulantı duymaya başlar, varlıkların varoluşuna, doluluğuna karşı duyulan bir bulantı.Dünyanın özündeki kendinde anlamsız varlığı karşısında duyulan bir bulantı'dır bu. Sartre'a göre bu bulantı bizi varlıkların kendiliğinden varoluşlarından ve dolayısıyla anlamsızlıktan ayırır ve bilinçli bir varlık olma konumuna getirir.

Varoluşçu Marksizm

Sartre'a göre Marksizm esas itibariyle varoluşçu bir mantıkla değerlendirilebilir ve değerlendirilmelidir. Marksizm, yapısalcılık gibi kuramcı eğilimlerin iddialarının aksine özünde Hümanisttir; Marksizm hümanizmdir, der Sartre.

Diyalektik Aklın Eleştirisi'nde Sartre, varoluşçulukla Marksizmi karşılaştırarak değerlendirir ve Marksizmin, "çağımızın aşılmaz bir felsefi ufku olduğu" saptamasını yapar. Bir Descartes ve Locke dönemi, bir Kant ve Hegel dönemi, ve son olarak bir Marx dönemi söz konusudur Sartre'a göre. Bu temsilcilerin hepsi, bütün bir kültürün tarihsel ufkunu temsil ederler ve Marx bunların en yetkinleşmiş halidir. Tarihsel bir perspektif olarak Marksizmi kesin bir şekilde önerir ve "insanlık tarihinin tek geçerli yorumu"nun Marksizm ya da Diyalektik Materyalizm olduğunu söyler. "Hiç olmazsa zamanımız için"der Sartre, "marksizm aşılamazdır".

Sartre ve Aydın tavrı

Sartre, bir aydın ya da entelektüel olarak her zaman çok özel bir konumda durmuş, her zaman bu aydın konumu üzerinden tartışmalar yürütülemesine vesile olmuştur. Hem savunduğu hem de uyguladığı aydın tavrı, Sartre'ı entelektüeller arasında özel bir konumda tutar. Öyle ki, Sartre, hem tamamen özgürlükçü ve bağımsız bir konumda bulunup hem de sıkı bağlanımları gerektiren pek çok politik tavrı, tereddüte ya da çelişkilere düşmeksizin sergileyebilmiş ve zamanının bütün sorunları konusunda neredeyse aktif bir tavir sergileyebilmiştir.

Bu bakımdan Sartre için, "çağının tanığı ve vicdanı" diye söz edilmesi yanlış olmaz. Sartre'ı Sartre yapan yalnızca felsefi çalışmalarının yetkinliği ve özgül varoluşçu kuramının ilgi çekiciliği değil, aynı zamanda sergiledigi aktif aydın tavrıdırda. Sartre, bu noktada kuram ve eylem adamı niteliklerini birleştirmiş durumdadır.

Sartre'ın anladığı ve savunduğu anlamda aydın, ister eylem alanında ister yazı masasında olsun, esasta aydını aydın yapan nitelik, yaşadığı zamanın dünyasına sırt çevirmeyen, bu dönemin gerçekliklerinden ve çelişkilerinden kaçınmayan, aksine tutumunu ve eylemini bu gerçeklikler ve çıkmazlardan hareketle oluşturup belirleyen tavrıdır.

Bu anlamda Sartre'ın bir bütün yaşam doğrultusu bu bakışın doğrulanmasıdır. Dolayısıyla da, Sarte'ın sergilediği aydın tavrı ve kişiliği, varoluşçuluğun edebiyattaki yetkin temsilcisi olarak kabul edilen Dostoyevski'nin sözünü onaylar niteliktedir; "her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur". Bu söz Sartre'ın anladığı ve örneğini sergilediği anlamda Aydının tavrının da iyi bir açıklanması gibidir.

Kitapları

1.      Varoluşçuluk, J.P.Sartre, Asım Bezirci, Say Yayınları.

2.      Altona Mahpusları, çeviren: Işık M. Noyan, İthaki Yayınları.

3.      Diyalektik Aklın Eleştirisi

4.      Edebiyat Nedir?, çeviren: Bertan Onaran, Payel Yayınları.

5.      Sözcükler, çeviren: Bertan Onaran, Payel Yayınları.

6.      Yazınsal Denemeler, Payel Yayınları.

7.      Bulantı, çeviren: Selahattin Hilav, Can Yayınları.

8.      İmgelem, çeviren: Alp Tümertekin, İthaki Yayınları.

9.      Baudelaire, çeviren: Alp Tümertekin, İthaki Yayınları.

10.   Ego'nun Aşkınlığı, çeviren: Serdar Rifat Kırkoğlu, Alkım Yayınları.

11.   İş işten Geçti, çeviren: Zübeyir Bensen, Varlık Yayınları.

12.   Varlık ve Hiçlik

13.   Duvar, çeviren: Eray Canberk, Can Yayınları.

14.   Çark, çeviren: Ela Güntekin, Telos Yayıncılık.

15.   Akıl Çağı (Özgürlük Yolları 1), çeviren: Gülseren Devrim, Can Yayınları.

16.   Yaşanmayan Zaman (Özgürlük Yolları 2), çeviren: Gülseren Devrim.

17.   Tükeniş (Özgürlük Yolları 3) (bazıları Ruhun Ölümü bazıları da Yıkılış olarak çevirmiştir), çeviren: Gülseren Devrim, Can Yayınları.

18.   Toplu Oyunlar, çeviren: Işık M. Noyan, İthaki Yayınları.

19.   Hepimiz Katiliz (Sömürgecilik Bir Sistemdir), çeviren: Süheyla Kaya, Belge Yayınları.

20.   Tuhaf Savaşın Güncesi, çeviren: Z. Zühre İlkgelen, İthaki Yayınları.

21.   Yöntem Araştırmaları, Kabalcı Yayınevi.

22.   Aydınlar Üzerine, çeviren: Aysel Bora, Can Yayınları.

23.   Yahudi Sorunu, çeviren: Serap Yeşiltuna, İleri Yayınları.

 

1.      Düşünce Tarihi, Afşar Timuçin.

2.      Jean-Paul Sartre ve Varoluşçuluk, Talip Karakaya

1.       0. yuzyilin en buyuk filozofu.. var olusculugun (existentialisme) doruk noktasi.
akil cagi adli romaniyla 1959'da nobel aldi; fakat nobeli reddetti.
sozcukler (cocuklugunu anlattigi otobiyografisi)
bulanti (olaganustu romani)
(diger romanlari)
yasanmayan zaman
uyanis
bekleyis
yikilis
tukenis
duvar (oyku)
cark (senaryo)

nobel edebiyat ödülü'nü reddetmesinin resmi açıklamasını şu şekilde yapmış:

le figaro gazetesinin 23 ekim 1964 tarihli sayısına bir mektup göndererek, ödülü reddetmesinin yol açtığı sıkandal için özür dilemiş. ödüllerin kime gideceğini belirleyen swedish academy'nin karar verdikten sonra değişiklik yapmadığından haberi olmadığını, ancak daha önceleri kurula metuplar yazarak ödülün kendisine verilmesini engellemeye çalıştığını belirtmiş. mektubunda, amacının asla akademi'yi ya da ödülü küçümsemek olmadığını, kendi kişisel ve nesnel görüşleri sebebiyle ödülü kabul etmeyeceğini belirtmiş.

kişisel sebeplerine gelince, sartre, bir yazarın görevi ne olmalıdır anlayışı doğrultusunda göre resmi ödülleri her zaman reddettiğini, bu yüzden nobel'i reddedeceğinin de önceden tahmin edilmesi gerektiğini açıklamış. aynı nedenlerden dolayı frankofon dizbağı legion of honour'u geri çevirdiğini ve college de france'da görev almayı da reddettiğiini, hatta kendisine önerilse ordera lenina'yı bile reddedeceğini eklemiş. sartre'a göre bir yazarın resmi kurumlarca bahşedilen böyle bir ödülü kabul etmesi, onun kişisel hedeflerini ödül veren bir kuruma göre yönlendirmesi anlamına geliyormuş, her şeyden önce, bir yazarın kendisnin bir "kurum" a dönüştürülmesine izin vermemesi gerektiğine inanıyormuş.

sartre, nesnel nedenleri arasında, doğu ve batı arasındaki kültürel alışverişin insanlar ve kültürler arasında, herhangi bir kurumun aracılığı olmadan yapılması gerektiği tezini öncelikli neden olarak göstermiş. ayrıca, sartre'a göre, geçmişteki ödüllerin dağıtımı da her ideoloji ve ulustan yazarları eşit bir şekilde temsil etmemekteymiş. ödülü kabul etmesinin haksız yorumlara yol açabileceğini düşünüyormuş.

sartre resmi açıklamasını isveç halkından özür dileyerek bitirmiş.

(eowyn, 04.09.2001 19:17 ~ 13.10.2006 14:25)

ölümüne yakın tamamen kör olmuştur. bu dönemde beauvoir ona kitaplar okumuş kendisi de yazacaklarını teybe kaydetmiştir. yazar, bu dönemin kendisi için bir kayıp olmadığını da özellikle dile getirir.

(liawrizas, 09.09.2001 03:22)

8.       existantialism is humanism den:
...we are left alone without excuse.that is what i mean when i say that man is condemned to be free. condemned, because he did not create himself, yet is nevertheless in liberty and from the moment that he is thrown into this world he is responsible for everything he does. ...what man needs is to find himself again and understand that nothing can save him from himself, not even a valid proof of the existence of god....

kendinden kaci$ yok derken, existentialisme pesimist diyenlere tam aksini soyledigini ifade ediyomu$.aslen bu akim optimistmi$ ama ben goremedim $ahsen

(faynassnigga, 05.05.2002 21:44)

9.       saçma* ve iğrenç sözcüklerimizle- bir. uzun zaman geçirmiştim eseriyle*.

(felis, 05.05.2002 22:10)

12.   yirminci yuzyilin en onemli filozofu belki de... akil cagi kitabini okuduktan sonra kendimi mathieu delarue zannedip sanki oyleymis gibi davranmaya baslamistim...allahtan artık oyle yapmıyorum...

(mathieu delarue, 02.11.2002 16:02 ~ 18.10.2005 10:12)

13.   existentialism akiminin babasi. akil cagi ve bulanti adli kitaplariyla hafizalarda fazlaca yer etmis bir fransiz dusunur, yazar. ayni zamanda simone de beauvoir'inda sevgilisi olur.

(keruac, 08.11.2002 19:25)

14.   aux deux magots isimli kafede simone de beauvoir ile felsefe yapip, ayrimci paris entellektuelligi ile cezayir'in kalbinden kopup gelmis camus'yi bir sure benimsese de, komunizm gibi bir konuda ikisinin farkli taraflar tutmasi sebebiyle camus ile arkadasligini bitirmis, ama olaylarin arka planina bakildiginda, esasinda camus'nun paris'li bir entellektuel olmayip bu kadar begeni toplamasini kiskanmis, varolusculuk yazari.

15.    (bkz: akil cagi)

17.   cesur olduğu su götürmez bir gerçek ne yaptığının her zaman arkasında durmayı başarmış ve belirsizliklerden sakınmıştır bu onu diğer varoluşçulardan her zaman kolayca ayırır.

(jonquil, 05.01.2003 18:45 ~ 17.05.2003 16:13)

 (aged, 16.01.2003 09:25)

19.   kendini idealist hümanist olarak nitelemis filozof

(algonkin, 24.01.2003 00:05)

20.   tutkuyu freud un tersine dürtü degil yönelimsel bilinç olarak gören filozof(bkz: freud)

(algonkin, 24.01.2003 00:06)

21.   marksizmin aşılamayacağını savunan adam.

(loveandpoison, 14.04.2003 11:49)

22.   "varolmak susamadan içmek gibi bir şeydir" demiştir kendisi.. (bkz: sen ne diyorsun be adam)

(386 dx, 18.04.2003 05:05)

23.   intiharın kaçış değil reddediş olduğunu söylemiştir anlayabilene.
ayrıca varoluşçuluğu her daim savunan, diğerlerinin aksine vazgeçmeyen,insana hayatın özgürlükten ibaret olduğunu öğreten,psikolojik bulantılara sürükleyen,ne yarattığı karakterleri,ne hayalgücü ile dikkat çekmeyip yine de her kitabını insana büüüüyük bir hevesle okutan, kanımca 1900lü yılların en önemli yazarı.

(delarue, 17.05.2003

 
 
   
Bugün 28 ziyaretçi (40 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol