zeka
 
  ANASAYFA
  PRO-ZEKALAR
  PEYGAMBER EFENDİMİZİN HAYATI
  Ziyaretçi defteri
  GAZETELER 891
  DİL VE ANLATIM
  UYDU
  ANKETLER
  bizeözel
  KÜÇÜK GOOGLE
  top
  ÖNEMLİ KİŞİLERİN HAYATLARI
  => Bilim ve sanat adamlarının hayatları
  => Jean-Paul Sartre
  MATEMATİK DERSİ
  Felsefe
  İletişim
  GAZETELER
  Galeri
  Mutlu Olmanın Yolları
  ALMANCA
  ZEKANIZI ÖLÇELİM
  MESLEKLER
ÖNEMLİ KİŞİLERİN HAYATLARI

 

ATATÜRK'ÜN HAYATI:

Mustafa Kemal Atatürk 1881 yilinda Selânik'te Kocakasim Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katli pembe evde dogdu. Babasi Ali Riza Efendi, annesi Zübeyde Hanim'dir. Baba tarafindan dedesi Hafiz Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyillarda Konya ve Aydin'dan Makedonya'ya yerlestirilmis Kocacik Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanim ise Selânik yakinlarindaki Langaza kasabasina yerlesmis eski bir Türk ailesinin kizidir. Milis subayligi, evkaf katipligi ve kereste ticareti yapan Ali Riza Efendi, 1871 yilinda Zübeyde Hanim'la evlendi. Atatürk'ün bes kardesinden dördü küçük yaslarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yilina degin yasadi.

Küçük Mustafa ögrenim çagina gelince Hafiz Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde ögrenime basladi, sonra babasinin istegiyle Semsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sirada babasini kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftligi'nde dayisinin yaninda kaldiktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüstiyesi'ne kaydoldu. Kisa bir süre sonra 1893 yilinda Askeri Rüstiye'ye girdi. Bu okulda Matematik ögretmeni Mustafa Bey adina "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yillarinda Manastir Askeri Idâdi'sini bitirip, Istanbul'da Harp Okulunda ögrenime basladi. 1902 yilinda tegmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbasi rütbesiyle Akademi'yi tamamladi. 1905-1907 yillari arasinda Sam'da 5. Ordu emrinde görev yapti. 1907'de Kolagasi (Kidemli Yüzbasi) oldu. Manastir'a III. Ordu'ya atandi. 19 Nisan 1909'da Istanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay Baskani olarak görev aldi. 1910 yilinda Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevralari'na katildi. 1911 yilinda Istanbul'da Genel Kurmay Baskanligi emrinde çalismaya basladi.

1911 yilinda Italyanlarin Trablusgarp'a hücumu ile baslayan savasta, Mustafa Kemal bir grup arkadasiyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldi. 22 Aralik 1911'de Italyanlara karsi Tobruk Savasini kazandi. 6 Mart 1912'de Derne Komutanligina getirildi.

Ekim 1912'de Balkan Savasi baslayinca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayir'daki birliklerle savasa katildi. Dimetoka ve Edirne'nin geri alinisinda büyük hizmetleri görüldü. 1913 yilinda Sofya Atesemiliterligine atandi. Bu görevde iken 1914 yilinda yarbayliga yükseldi. Atesemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sirada I. Dünya Savasi baslamis, Osmanli Imparatorlugu savasa girmek zorunda kalmisti. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdag'da görevlendirildi.

1914 yilinda baslayan I. Dünya Savasi'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlik destani yazip Itilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Bogazini geçmeye kalkan Ingiliz ve Fransiz donanmasi agir kayiplar verince Gelibolu Yarimadasi'na asker çikarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Ariburnu'na çikan düsman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettigi 19. Tümen Conkbayiri'nda durdurdu. Mustafa Kemal, bu basari üzerine albayliga yükseldi. Ingilizler 6-7 Agustos 1915'te Ariburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutani Mustafa Kemal 9-10 Agustos'ta Anafartalar Zaferini kazandi. Bu zaferi 17 Agustos'ta Kireçtepe, 21 Agustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaslarinda yaklasik 253.000 sehit veren Türk ulusu onurunu Itilaf Devletlerine karsi korumasini bilmistir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini degistirmistir.

Mustafa Kemal Çanakkale Savaslari'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakir'da görev aldi. 1 Nisan 1916'da tümgenerallige yükseldi. Rus kuvvetleriyle savasarak Mus ve Bitlis'in geri alinmasini sagladi. Sam ve Halep'teki kisa süreli görevlerinden sonra 1917'de Istanbul'a geldi. Velihat Vahidettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu.
 Bu seyehatten sonra hastalandi. Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu. 15 Agustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutani olarak döndü. Bu cephede Ingiliz kuvvetlerine karsi basarili savunma savaslari yapti. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasindan bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yildirim Ordulari Grubu Komutanligina getirildi. Bu ordunun kaldirilmasi üzerine 13 Kasim 1918'de Istanbul'a gelip Harbiye Nezâreti'nde (Bakanliginda) göreve basladi.

Mondros Mütarekesi'nden sonra Itilaf Devletleri'nin Osmanli ordularini isgale baslamalari üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettisi olarak 19 Mayis 1919'da Samsun'a çikti. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayimladigi genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararinin kurtaracagini " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantiya çagirdi. 23 Temmuz - 7 Agustos 1919 tarihleri arasinda Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasinda da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanin kurtulusu için izlenecek yolun belirlenmesini sagladi. 27 Aralik 1919'da Ankara'da heyecanla karsilandi. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açilmasiyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasi yolunda önemli bir adim atilmis oldu. Meclis ve Hükümet Baskanligina Mustafa Kemal seçildi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtulus Savasi'nin basariyla sonuçlanmasi için gerekli yasalari kabul edip uygulamaya basladi.

Türk Kurtulus Savasi 15 Mayis 1919'da Yunanlilarin Izmir'I isgali sirasinda düsmana ilk kursunun atilmasiyla basladi. 10 Agustos 1920 tarihinde Sevr Antlasmasi'ni imzalayarak aralarinda Osmanli Imparatorlugu'nu paylasan I. Dünya Savasi'nin galip devletlerine karsi önce Kuvâ-yi Milliye adi verilen milis kuvvetleriyle savasildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünlesmesini saglayarak savasi zaferle sonuçlandirdi.

Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtulus Savasinin önemli asamalari sunlardir:

• Sarikamis (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasim 1920) kurtarilisi.
• Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maras Sanli Urfa savunmalari (1919- 1921)
• I. Inönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921)
• II. Inönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921)
• Sakarya Zaferi (23 Agustos-13 Eylül 1921)
• Büyük Taarruz, Baskomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Agustos 9 Eylül 1922)

Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Maresal rütbesi ve Gazi unvanini verdi. Kurtulus Savasi, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlasmasi'yla sonuçlandi. Böylece Sevr Antlasmasi'yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklügünde vatan birakilan Türkiye topraklari üzerinde ulusal birlige dayali yeni Türk devletinin kurulmasi için hiçbir engel kalmadi.

23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açilmasiyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulusu müjdelenmistir. Meclisin Türk Kurtulus Savasi'ni basariyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kurulusunu hizlandirdi. 1 Kasim 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrildi, saltanat kaldirildi. Böylece Osmanli Imparatorlugu'yla yönetim baglari koparildi. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirligiyle ilk cumhurbaskani seçildi. 30 Ekim 1923 günü Ismet Inönü tarafindan Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayitsiz sartsiz milletindir" ve "Yurtta baris cihanda baris" temelleri üzerinde yükselmeye basladi.

Soyadi Kanunu geregince, 24 Kasim 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadi verildi.

Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Agustos 1923 tarihlerinde TBMM Baskanligina seçildi. Bu baskanlik görevi, Devlet-Hükümet Baskanligi düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yilinda Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaskani seçildi. Anayasa geregince dört yilda bir cumhurbaskanligi seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yillarinda TBMM Atatürk'ü yeniden cumhurbaskanligina seçti.
 Atatürk sik sik yurt gezilerine çikarak devlet çalismalarini yerinde denetledi. Ilgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaskani sifatiyla Türkiye'yi ziyaret eden yabanci ülke devlet baskanlarini, basbakanlarini, bakanlarini komutanlarini agirladi.

15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtulus Savasi'ni ve Cumhuriyet'in kurulusunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yil Nutku'nu okudu.

Atatürk özel yasaminda sadelik içinde yasadi. 29 Ocak 1923'de Latife Hanimla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çiktilar. Bu evlilik 5 Agustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocuklari çok seven Atatürk Afet (Inan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adli kizlari ve Mustafa adli çobani manevi evlat edindi. Abdurrahim ve Ihsan adli çocuklari himayesine aldi. Yasayanlarina iyi bir gelecek hazirladi.

1937 yilinda çiftliklerini hazineye, bir kisim tasinmazlarini da Ankara ve Bursa Belediyelerine bagisladi. Mirasindan kizkardesine, manevi evlatlarina, Türk Dil ve Tarih Kurumlarina pay ayirdi. Kitap okumayi, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarina, gürese, Rumeli türkülerine asiri ilgisi vardi. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alirdi. Sakarya adli atiyla, köpegi Fox'a çok deger verirdi. Zengin bir kitaplik olusturmustu. Aksam yemeklerine devlet ve bilim adamlarini, sanatçilari davet eder, ülkenin sorunlarini tartisirdi. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Dogayi çok severdi. Sik sik Atatürk Orman Çiftligi'ne gider, çalismalara bizzat katilirdi. Fransizca ve Almanca biliyordu.

ATATÜRK'ÜN SON YILLARI VE ÖLÜMÜ

Atatürk'ün ilk hastalik belirtisi 1937 yilinda ortaya çikti. 1938 yili baslarinda Yalova'da bulundugu sirada, ciddî olarak hastalandi. Buradaki tedavi olumlu sonuç verdi. Fakat tamamen iyilesmeden Ankara'ya yaptigi yorucu yolculuk, hastaliginin artmasina sebep oldu. Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde olmasi da onu yormaktaydi. Hasta olmasina ragmen, Mersin ve Adana'ya geziye çikti. Kizgin günes altinda askerî birliklerimizi teftis edip tatbikat yaptiran Atatürk, çok yorgun düstü. Ülkü edindigimillî dava ugruna kendi sagligini hiçe saydi. Güney seyahati hastaliginin artmasina sebep oldu. 26 Mayis'ta Ankara'ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için Istanbul'a gitti. Doktorlar tarafindan, siroz hastaligi teshisi kondu.

Deniz havasi iyi geldigi için, Savarona Yati'nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile ülke sorunlariyla ilgilenmeye devam etti. Istanbul'a gelen Romanya krali ile görüstü. Bakanlar Kurulu toplantisina baskanlik etti. 4 Temmuz 1938'de Hatay Antlasmasi'nin yürürlüge girmesi Atatürk'ü çok sevindirip moralini düzeltti. Temmuz sonlarina kadar Savarona'da kalan Atatürk'ün hastaligi agirlasinca Dolmabahçe Sarayi'na nakledildi. Fakat hastaligi durmadan ilerliyordu. O'nun hastaligini duyan Türk halki, sagligiyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor, bütün kalbiyle iyilesmesini diliyordu. Hastaliginin ciddiyetini kavrayarak 5 Eylül 1938'de vasiyetini yazip servetinin büyük bir kismini Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarina bagisladi. Ekim ayi ortalarinda durumu düzelir gibi oldu. Fakat, çok arzuladigi hâlde, Ankara'ya gelip cumhuriyetin on besinci yil dönümü törenlerine katilamadi.

29 Ekim 1938'de kahraman Türk Ordusu'na yolladigi mesaj, Basbakan Celâl Bayar tarafindan okundu. "Zaferleri ve mazisi insanlik tarihi ile baslayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarini tasiyan kahraman Türk ordusu!" sözü ile Türk Ordusu'nun önemini belirtmistir. Yine ayni mesajda "Türk vataninin ve Türk'lük camiasinin san ve serefini, dahilî ve harici her türlü tehlikelere karsi korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazir ve amade olduguna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadimiz vardir" diyerek Türk Ordusu'na olan güvenini belirtmistir.

Atatürk 1 Kasim 1938'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açilis töreninde de bulunamadi. Hazirladigi açilis nutkunu Basbakan Celâl Bayar okudu. Atatürk bu nutkunda ülkenin imari, saglik hizmetleri ve ekonomi konularindaki faaliyetleri açikladi. Bundan baska egitim ve kültür konularina da temas edip gençligin millî suurlu ve modern kültürlü olarak yetismesi için Istanbul Üniversitesi'nin gelistirilmesi, Ankara Üniversitesi'nin tamamlanmasi ve Van Gölü civarinda bir üniversitenin kurulmasi için çalismalarin yapildigini belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarinin çalismalarindan duydugu memnuniyeti açikladi. Ayrica Türk gençliginin kültürde oldugu gibi spor sahasinda da idealine ulastirilmasi için Beden Terbiyesi Kanunu'nun uygulamaya konulmasindan duydugu memnuniyeti belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmamisti.

Atatürk'ün hastaligi tekrar siddetlendi. 8 Kasimda sagligiyla ilgili raporlar yayimlanmaya baslandi. Bütün memleketi tekrar derin bir üzüntü kapladi. Her Türk'ün kalbi onun kurtulmasi dilegiyle çarpiyordu. Ancak, kurtarilmasi için gösterilen çabalar sonuç vermedi ve korkulan oldu. Dolmabahçe Sarayi'nda 10 Kasim 1938 sabahi saat dokuzu bes geçe, insan için degismez kanun, hükmünü uyguladi. Mustafa Kemal Atatürk aramizdan ayrildi. Bu kara haberle, yalniz Türk milleti degil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusuna karsi duyduklari derin saygiyi belirten mesajlar gönderdiler. 16 Kasim günü Atatürk'ün tabutu, Dolmabahçe Sarayi'nin büyük tören salonunda katafalka konuldu.
Üç gün üç gece, gözü yasli bir insan seli ulu önderine karsi duydugu saygi, minnet ve bagliligini ifade etti. Cenaze namazi 19 Kasim günü Prof. Serafettin Yaltkaya tarafindan kildirildi. On iki generalin omzunda sarayin dis kapisina çikarilan tabut, top arabasina konularak, Istanbul halkinin gözyaslari arasinda Gülhane Parki'na götürüldü. Buradan bir torpido ile Yavuz zirhlisina nakledildi. Büyük Ada açiklarina kadar, donanmamiz ve törene katilmak için gelmis olan yabanci gemilerin eslik ettigi Yavuz zirhlisi cenazeyiIzmit'e getirdi. Burada Yavuz zirhlisindan alinan cenaze, özel bir trene kondu. Atalarina son saygi görevlerini yapmak üzere toplanan halkin kalbinde derin bir üzüntü birakarak Ankara'ya getirilmek üzere hareket edildi.

Atatürk'ün vefati üzerine cumhurbaskani seçilen Ismet Inönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Baskani, bakanlar, Genelkurmay Baskani, milletvekilleri ile ordu ve devlet ileri gelenleri tarafindan karsilanan cenaze, Türkiye Büyük Mîllet Meclisi önünde hazirlanan katafalka kondu. Ankara halki da onun cenazesi önünden saygiyla geçerek son görevini yapti. 21 Kasim 1938 Pazartesi günü, sivil ve askerî yöneticiler ile yabanci devlet temsilcilerinin hazir bulundugu ve on binlerce insanin katildigi büyük bir tören yapildi. Daha sonra Atatürk'ün tabutu katafalkta alinarak. Etnografya Müzesinde hazirlanan geçici kabre kondu. Türk milleti daha sonra, bu büyük insana lâyik, Ankara Rasattepe'de bir Anitkabir yaptirdi. 10 Kasim 1953'te Etnografya Müzesinden alinan Atatürk'ün naasi Anitkabir'e getirildi. Burada yurdun her ilinden getirilmis olan vatan topraklan ile hazirlanan ebedî istirahatgâhina yerlestirildi.

ATATÜRK'ÜN AILESI

Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanim, Haci Sofu ailesinden Feyzullah Aga'nin kizidir. Zeki, sagduyulu, dine ve geleneklere bagli bir kadindi. Oglunun mahalle mektebine gelenekten olan ilâhilerle baslamasini istemisti. Ancak asagida görecegimiz gibi oglunun zamanin gerektirdigi biçimde yetismesini engellememis, hele kocasi öldükten sonra onun iyi ögretim görmesine elinden geldigi kadar çalismistir.
Onun sagduyusu ve tasidigi yüksek onur duygularinin bir örnegi asagidaki olayda görülür. O, daha Selanik'te bulunduklari sirada oglunun, kendi evinde, II inci Abdülhamit yönetimine karsi çalisan bir takim arkadaslariyle yaptigi toplantida nelerle ugrasildigini ögrenince, padisaha karsi çalismanin sonuçlarindan ürkmüs, ancak Mustafa Kemal'in isi kendisine anlatmasi üzerine sorunu kavrayip "gizli seyleriniz varsa ben saklayayim, muvaffak olmak zordur, mahvolmak daha tabiidir" dedikten sonra söyle konusmustur: "... evlâdim bir gün bu isler olduktan sonra seni namus ve haysiyet sahibi olanlarla görmezsem iste o zaman meyus olurum. Ben senin kadar okumadim, senin kadar bilmem, seni gördügün, anladigin seyleri yapmaktan menetmiye kalkismam, yalniz dikkat et, esas muvaffak olmaktir, muvaffak olmaya çalis".

Selanik Yunanlilarin eline düstükten sonra kizi Bayan Makbule (Ata'dan) ile Istanbul'a gelen Zübeyde Hanim millî mücadele sirasinda binbir merak ve heyecan, ancak büyük kivanç duygulari içinde Istanbul'da kalmis ve Ankara'ya gitmistir. Kalbinden hasta bulundugu için Ankara'da kalmasi uygun görülmemis ve zaferden sonra Izmir'e gönderilmistir. Orada 1923 yilinda vefat etmistir.

Atatürk'ün babasi Ali Riza Efendi, Selânik yerlilerindendi. Uzak dedeleri Vidin'den ayrilarak Serez'de yerlesmisler, oradan da Selânik'e gelmislerdi. Ali Riza Efendi, önce Selanik'te evkaf kâtipligi yapmistir. Atatürk, onu az hatirladigini söylemekle birlikte zekâ ve azmini anar, modern düsünceli bir kimse oldugunu söylerdi.

1876 da Sirbistan'la savas basladiktan sonra Selanik'te gönüllülerden bir "Asakiri Milliye" taburu kurulmus ve Ali Efendi orada mülâzimi evvel (Üstegmen) olmustur.

II. Abdülhamid'in vehmi üzerine bu ve buna benzer birlikler dagitildiktan az sonra Ali Efendi'nin evkaftan çekilip rüsumat memuru oldugu anlasiliyor. Daha sonra özel hayata atilip kereste tüccarligi yapmistir.

Atatürk'ün Selanik'te dogdugu evden ailenin orta halli, hatta bundan az üstün durumda oldugu anlasilmaktadir.

XIX. uncu yüzyilda hele tasralarda kayitlar pek eksik oldugundan onun dogum günü bilinmemektedir. O, Rumi 1286 yilinda dogmus olarak kayitli olduguna göre 1880 veya 1881 de dogmus demektir. Adi Mustafa idi.

19 Mayis 1932 de Bay Resit Saffet Atabinen'in kendisine "Dogum gününüzü kutlarim" yollu bir telgraf çekmesi, Atatürk'ün hosuna gitmisti. Bundan az sonra Temmuz 1932 de Türk Tarih Kurumu'nun ilk kongresi sirasinda Aydin Halkevi'nin tarih, dil, edebiyat komitesinin bir "Gazi Günü" kabul etmek istedigini söyleyip ona dogum gününü soran ögretmene Atatürk: "Bana onu sormayiniz, ben dogdugum günü bilmiyorum" der ve "Gazi Günü" olarak da : "Samsun'a çiktigim günü" yapiniz sözünü eklemistir.

ATATÜRK'ÜN KISILIGI VE ÖZELLIKLERI

Mustafa Kemal Atatürk, çok yönlü ve üstün kisiligi olan bir liderdir. Birinci Dünya Savasi sonunda imzalanan Mondros Ateskes Anlasmasi'yla ortaya çikan tehlikeli durumu ilk olarak görüp milletin dikkatini çeken odur. Mustafa Kemal, Amasya Genelgesi'nde, vatanin bütünlügünün ve milletin istiklâlinin tehlikede oldugunu söyledi. Erzurum Kongresi'nde, millî sinirlar içinde vatanin parçalanmaz bir bütün oldugunu bütün dünyaya ilân etti. Kurtulus Savasi'ni bunun için baslatti. Bu konuda hiçbir taviz vermedi. Vatan savunmasini her seyin üzerinde tuttu. Sakarya Savasi sirasinda "Vatanin her karis topragi, vatandasin kaniyla islanmadikça terk olunamaz" diyerek bu konudaki kararliligini gösterdi. Vatani için her seyini feda etmeye hazir oldugunu su sözü ile açikça ifade etmistir: "Yurt topragi! Sana her sey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk Milleti'ni ebedî hayatta yasatmak için feyizli kalacaksin."
Mustafa Kemal, vatani ve milleti için canini feda etmekten kaçinmazdi. Daha Çanakkale savaslari sirasinda Anafartalar grubu komutani iken en ön safta savasti. Bu savas sirasinda Atatürk'e bir sarapnel parçasi isabet etmis, fakat sag cebinde bulunan saati kendisini ölümden kurtarmisti. Sakarya Savasi sirasinda ise atindan düsmüs ve kaburga kemikleri kirilmisti. Buna ragmen cepheden ayrilmamis, savasi sedye üzerinden yönetmisti.

Mensubu oldugu Türk Milleti'ni sonsuz bir askla seven Mustafa Kemal Atatürk, milleti için her türlü zorluga katlanmis ve kendini ona adamistir. Onun "Ben, gerektigi zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk milletine canimi verecegim" sözü, milletini ne kadar çok sevdigini göstermektedir.

Mustafa Kemal Atatürk, idealist bir liderdi. Onun idealizmi, yüksek vasif ve kabiliyetlerine inandigi milletinin sonsuz hürriyet ve bagimsizlik askindan kaynaklaniyordu. Mustafa Kemal'in en büyük ülkülerinden birisi de millî birlik ve beraberlik içerisinde vatanin bölünmez bütünlügünü sonsuza dek yasatmakti.

Mustafa Kemal Atatürk'ün en büyük ideali, millî sinirlarimiz içinde millî birlik duygusuyla kenetlenmis uygar bir toplum olusturmakti. Vatani kurtaran, hür ve bagimsiz Türkiye idealini gerçeklestiren Mustafa Kemal, yeni Türkiye'yi modernlestirmek amaci ile çagdas medeniyet idealine yöneltmistir.

Atatürk'ün en büyük ideallerinden birisi de milletler arasinda kardesçe bir insanlik hayati meydana getirmekti. Ideallerini gerçeklestirmek için çok çaba harcadi. Bu çabalarina örnek olarak 1934'te imzalanan Balkan Antanti, 1937'de imzalanan Sâdâbat Pakti gösterilebilir.

Atatürk'ün inkilâpçiligi, akil ve mantigin toplumsal gelismeye egemen kilinmasi esasina dayanir. Onun su sözü akil ve mantiga verdigi degeri en güzel sekilde ifade eder: "Bizim akil, mantik ve zekâ ile hareket etmek en büyük özelligimizdir. Bütün hayatimizi dolduran olaylar bu gerçegin delilidir".

Mustafa Kemal'in olaylara yaklasimi hep mantikli ve gerçekçi olmustur. Milletine hep hakikatleri söylemis ve bunu tavsiye etmistir. "Milleti aklimizin ermedigi, yapmak kudret ve kabiliyetini kendimizde görmedigimiz hususlar hakkinda kandirarak geçici teveccühler elde etmeye tenezzül etmeyiz" sözü çok anlamlidir. O, akil ve bilime çok önem verirdi. Gerçege akil ve bilim yoluyla ulasilacagina inanan Atatürk, "Dünyada her sey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürsit ilimdir, fendir" sözü ile bunu en güzel sekilde açiklamistir.

Mustafa Kemal, yaratici düsünceye sahip bir liderdi. Türk Milleti'ni Kurtulus Savasi'na hazirlarken düsmani yurttan atmak için savasmak gerektigine halkini inandirmakla ise basladi. Yapacagi islerin plânini en ince ayrintilarina kadar tespit edip bunlari uygulamak için degisik yöntemler denedi. Sakarya Savasi öncesinde, ülkenin kaynaklarindan en verimli sekilde yararlanilmasini saglayarak ordumuzun ihtiyaçlarini karsiladi.

Atatürk, bütün inkilâplarini gerçeklestirmeden önce, kamuoyunu hazirlamaya, millete inkilâplarin gerekliligini anlatmaya büyük bir özen göstermistir. Ona göre: "Milleti hazirlamadan inkilâplar yapilamaz". Atatürk, yurt gezilerinde halkla konusmalar yaparak bunu gerçeklestirmistir. Gerek Kurtulus Savasi'mizin basariyla sonuçlanmasi, gerek gerçeklestirilen inkilâplarla, Türkiye'nin çagdaslastirilmasi onun dehasinin bir eseridir. Basarili olmanin sirlarindan birisi de sabir ve disiplindir. Mustafa Kemal Atatürk, her engeli sabir ve disiplin ile asip Kurtulus Savasi'ni basariya ulastiran bir liderdir.
O, meseleler karsisinda önce düsünür, gerekli arastirmayi yapar, tartisir, kararini ondan sonra verirdi. Verdigi karari uygulamaya koyarken uygun zamani beklerdi. Zamanlamaya çok önem verirdi.

Samsun'a çikmadan çok önce, millet egemenligine dayanan bagimsiz yeni bir Türk devleti kurmayi düsünmüstü. Bu fikrini, o zaman açiklamadi. Samsun'a çiktiktan bir süre sonra vatanin kurtulusu ile ilgili fikirlerini uygulamaya basladi. Kongreler topladi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açti. Türkiye Büyük Millet Meclisi açildigi zaman, saltanati kaldirip cumhuriyet yönetimini kurmayi düsünüyordu. Fakat mecliste saltanat yanlilari oldugundan zamanlamayi uygun görmemisti. Ancak Kurtulus Savasi basariya ulastiktan sonra açilan ikinci meclis döneminde Atatürk'ün önderliginde saltanat kaldirilip cumhuriyet ilân edilmistir.

Atatürk, Millî Mücadele'nin kazanilmasindan sonra yaptigi inkilâplari çok önceden plânlamisti. Ancak, bunlari uygulayacak ortam saglanincaya kadar büyük bir sabirla bekledi ve tam bir disiplin ile düsündüklerini gerçeklestirmeyi basardi.

Mustafa Kemal Atatürk, daha Birinci Dünya Savasi devam ederken Osmanli Devleti'nin hizla felâkete dogru sürüklendigini görüp çareler aramaya baslamistir. Ülkemizin içinde bulundugu durumu en dogru sekilde tespit etmis ve ilerisi için en dogru kararlari almistir.

Atatürk, ileri görüslü bir devlet adamidir. Atatürk'ün 1932'de Amerikali General Mc. Arthur'la yaptigi bir konusma, bunu en iyi sekilde ortaya koymaktadir. Atatürk bu konusmasinda; Avrupa'da Almanya'nin Versailles Antlasmasi'ni ortadan kaldirmaya çalisacagini söylemistir. Avrupa'da savas çikarsa, bundan Bolsevikler'in yararlanacagini; Sovyet Rusya'nin yalniz Avrupa'yi degil, Asya'yi da tehdit eden baslica kuvvet hâlini alacagini belirterek, Ikinci Dünya Savasi ve sonrasindaki gelismeleri önceden görebilmistir.

Atatürk'ün gençlere söyledigi "Yolunda yürüyen bir yolcunun yalniz ufku görmesi kâfi degildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lâzimdir" sözü, onun ileri görüslü bir lider oldugunu açikça ortaya koymaktadir.

Mustafa Kemal Atatürk, dogru bildigi seyleri açikça söylemekten çekinmezdi. Su sözleri bunun en güzel örnegidir: "Ben düsündüklerimi sevdiklerime oldugu gibi söylerim. Ayni zamanda lüzumu olmayan bir sirri kalbimde tasimak iktidarinda olmayan bir adamim. Çünkü ben bir halk adamiyim. Ben düsündüklerimi daima halkin huzurunda söylemeliyim".

Büyük adamlari ancak büyük milletler yetistirir. Toplumlarin büyük adamlara ihtiyaci en çok bunalimli dönemlerde ortaya çikar. Toplumlari, bunalimli dönemlerden ancak büyük liderler kurtarir. Mustafa Kemal Pasa, bu özellikleri tasiyan çok yönlü bir liderdir. O, Millî Mücadele'nin önderi, Türk inkilâbinin hazirlayicisidir. Ayrica birlestirici ve toplayici bir lider, büyük bir asker ve teskilâtçi bir devlet adamidir. Bütün bu yönleriyle çaga damgasini vuran bir dâhidir.

Atatürk, egitimi sosyal ve kültürel kalkinmanin en etkili araçlardan biri olarak görmüstür. Kurtulus Savasi kazanildiktan sonra yeni devletin varligini sürdürebilmesi için çagdas egitim metotlariyla yetistirilecek bir nesle ihtiyaç vardi. Bu sebeple egitim konusuna büyük bir önem verdi. Kurtulus Savasi'ndan sonra kendisine sorulan "iste memleketi kurtardiniz, simdi ne yapmak istersiniz?" sorusuna Atatürk: "Maarif vekili olarak millî irfani yükseltmeye çalismak, en büyük emelimdir" cevabini verir.

Türk Milleti'nin aydinlik yarinlari için elinde tebesir, kara tahta basina geçerek Türk Milleti'ne okuma-yazma ögreten Atatürk, milleti tarafindan basögretmenlige lâyik görüldü. O, maarif vekili olmadi ama modern bir egitim politikasinin esaslarini belirleyip egitim alaninda büyük inkilâplar yapti. Ögretim programlarinin hazirlanmasiyla ilgili komisyonlari yönetti, ders kitabi yazdi, kürsüye çikip ders verdi. Milletin egiticisi oldu. Atatürk, egitimin toplumun ihtiyaçlarina cevap vermesi ve çagin gereklerine uygun olmasi gerektigini belirtmistir.

Atatürk, Türk milletinin manevî ihtiyaçlarinin da karsilanmasi gerektigini biliyor ve bu nedenle kültürel kalkinmaya büyük önem veriyordu.
Atatürk, Türk kültür ve sanatini dünyaya tanitmak için çok çalisti. Bu konuda arastirmalar yapilmasini, sergiler açilmasini ve kültürle ilgili kongreler düzenlenmesini tesvik etti. Sanat ve sanatçilar hakkinda takdir ve tesvik edici sözler söyledi. Bunlardan bazilari:

"Sanatsiz kalan bir milletin hayat damarlarindan biri kopmus demektir."

"Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta cumhurbaskani olabilirsiniz, fakat bir sanatkâr olamazsiniz."

"Bir millet, sanat ve sanatkârdan mahrum ise tam bir hayata malik olamaz."

Atatürk, sanatçi yetistiren kurumlar açti. Çagdas Türk sanatini gelistirmek amaciyla Avrupa'ya resim, heykel ve müzik ögrenimi için gençler gönderdi. Bu durum, onun sanata ve sanatçiya ne kadar önem verdigini gösterir.

Iyi bir yönetici, milletinin huzur ve saadetini saglamak için çalisir. Mustafa Kemal Atatürk, bütün hayati boyunca bunu yapmaya çalisti. Milleti için çalismayi bir görev saydi. "Millete efendilik yoktur. Hadimlik vardir. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur" sözü ile yöneticilerde bulunmasi gereken özelligi belirtmistir. Mustafa Kemal, hayati boyunca Türk devletinin ve milletinin çikarlarim kendi çikarlarinin üstünde tutan, ender devlet adamlarindan birisidir. Savastaki kahramanligi kadar, devlet kurup yönetmedeki ustaligi, ileri görüslülügü ve barisseverligi ile Atatürk, tarihte esine az rastlanan bir yöneticidir.

Mondros Ateskes Anlasmasi'ndan sonra baslayan isgal günlerinde, toplumu olaylar karsisinda yönlendirecek bir öndere ihtiyaç vardi. Iste o karanlik günlerde Atatürk, milletine rehber oldu. Anadolu'ya geçerek kongreler topladi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açilmasini sagladi. Millî Mücadele, Atatürk'ün önderliginde basariya ulasti. Türk Milleti'nin her alanda çagdaslasmasini hedef alan inkilâplar onun önderliginde gerçeklesti. O'nun ilke ve inkilâplari, Türk milletine günümüzde de rehber olmaya devam etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk, askerî zaferlerini ve basardigi inkilâplari kendisine mal etmemistir. Büyük eserlerin, ancak büyük milletle basarilabilecegine inanan bir önderdi.

Atatürk'ün, milletine sonsuz bir güveni vardi. Türk milletinin geçmiste oldugu gibi büyük hamleler yapacagina bütün kalbiyle inanmisti. San ve serefle dolu tarihindeki basarilarina yenilerini ilâve edecegine bütün kalbiyle inanmisti. O, "Atatürk Zaferleri" denmesinden hoslanmazdi. "Atatürk Inkilâplari" sözünü reddeder, "Türk Inkilâbi" sözünün kullanilmasini isterdi. Bütün basarilari milletine mal etmekten zevk duyardi. Mustafa Kemal bir konusmasinda "Millî Mücadele'yi yapan dogrudan dogruya milletin kendisidir, milletin evlâtlaridir" demisti.

Atatürk, kararli ve mücadeleci bir liderdi. Güçlükler karsisinda yilmayan, ümitsizlige düsmeyen kisiligi onun Millî Mücadele'nin lideri olmasini saglamistir. Samsun'a çiktiktan sonra, Kâzim Karabekir Pasaya çektigi bir telgrafta, o günlerdeki agir durumu belirttikten sonra "Bununla beraber bütün umutlar kaybolmus degildir. Memleketi bu durumdan ancak Türk milletinin mukavemet azmi kurtarabilir" diyordu. Eskisehir-Kütahya Savaslari'ndan sonra Yunanlilar, Ankara'ya dogru ilerlemeye basladiklari zaman, Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafindan baskomutanlik görevine getirilmisti. Baskomutan olarak yaptigi ilk konusmasindaki "Milletimizi esir etmek isteyen düsmanlari, behemehal (ne yapip edip) yenecegimize dair güvenim bir dakika olsun sarsilmamistir" sözleri onun hiçbir zaman ümitsizlige yer vermedigini ve mücadelesindeki kararliligi gösteren baska bir örnektir.

Atatürk, bütün çalismalarini bir plân dahilinde yapardi. Bir ise karar verdiginde; bu karari bütün yönleriyle inceler, en iyi sonucu alacak sekilde uygulamaya geçerdi. Mustafa Kemal, yapacagi inkilâplari önceden düsünmüs, kamuoyunu bu degisiklikler konusunda aydinlattiktan sonra inkilâplarini yapmistir. Kurtulus Savasi'nin plânini, Istanbul'dan Anadolu'ya geçmeden önce yapmis ve bunu yakin arkadaslariyla tartismisti. Zamani geldikçe düsündüklerini uyguladi. Uygulamaya basladiktan sonra hiç taviz vermedi. Bütün hayati boyunca metotlu çalismayi hiç birakmadi.

Atatürk, milletimizi çagdas medeniyet seviyesinin üstüne çikaracak ileri bir zihniyetin yerlesmesi çabasindaydi. Bu yolda birtakim inkilâplar yapti. Inkilâplarin amaci, modern bir devlet, çagdas bir toplum meydana getirmekti. Atatürk, Türk Milleti'nin çagdas milletlerin seviyesine çikartmak için siyasal, toplumsal, ekonomik alanlarda inkilâplar yapmistir.

O'nun su sözleri inkilâpçi karakterini ortaya koyar: "Büyük davamiz, en medenî ve en müreffeh millet olarak varligimizi yükseltmektir. Bu yalniz kurumlarinda degil, düsüncelerinde de temelli inkilâp yapmis olan büyük Türk Milleti'nin dinamik idealidir. Bu ideali en kisa zamanda basarmak için, fikir ve hareketi beraber yürütmek mecburiyetindeyiz".

Atatürk'ün birlestirici ve bütünlestirici özelligi sayesinde, Millî Mücadele basariya ulasmistir. Atatürk, Millî Mücadele'nin karanlik günlerinde, degisik fikirlere sahip insanlari bir mecliste, kendi etrafinda toplamayi basardi. Kisacasi, Atatürk'süz Millî Mücadele düsünülemezdi. Atatürk'ün birlestirici gücü, kisisel özelliginden ve karakterinden geliyordu. O, yalniz askerlerin degil, sivil halkin da güvenini kazanmisti. Atatürk'ün bu üstün meziyetleri, sikinti ve bunalim içinde bulunan insanlarin, ona sevgi ve saygiyla baglanmasini sagladi.

Atatürk, tarihte büyük devletler kuran ve yüksek bir medeniyet meydana getirmis olan Türk Milleti'nin büyüklügüne inanan ve bununla gurur duyan bir insandi. Atatürk; kahramanlik, vatan sevgisi, çaliskanlik, bilim ve sanata önem verme gibi degerlerin, Türklügün yüksek vasiflarindan oldugunu ifade etmistir. O, milletinin bu özelliklerini her firsatta dile getirip insanlik ailesi içinde lâyik oldugu yeri almasina çalisti. Milletimizin yüksek karakteri, çaliskanligi, zekâsi ve ilme bagliligi ile millî birlik ve beraberlik duygusunu gelistirmeyi baslica ilke kabul etti. Ona göre: "... Türklügün unutulmus büyük medenî vasfi ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki gelismesi ile gelecegin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi dogacaktir".

Atatürk, yalniz yakin geçmiste büyük hizmetler yapmis bir lider degildir. Eserleriyle ve düsünceleriyle, gerek Türk Milleti'nin gerekse baska milletlerin gelecegine isik tutmaya devam eden bir liderdir.

Atatürk, kendi milletini ve bütün insanlari samimî duygularla seven, iyi kalpli bir insandi. Bütün milletleri bir vücut, her milleti de bu vücudun bir organi olarak görürdü. Dünyanin herhangi bir yerinde bir rahatsizlik varsa ilgisiz kalamazdi. "Insanlari mesut edecek tek vasita, onlari birbirlerine yaklastirarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karsilikli maddî ve manevî ihtiyaçlarini karsilamaya yarayan hareket ve enerjidir" derken insanlar için ne kadar iyi duygular besledigini açikliyordu.

Atatürk, çocuklari ve gençleri çok sever, onlarin en iyi sartlarda yetisip yükselmesini isterdi. Çünkü bir milletin ancak iyi nesiller yetistirebilirse yükselecegi düsüncesini tasiyordu.

Atatürk, insanlara deger vermis, insanligin hizmetinde çalismayi amaç edinmistir. Romanya disisleri bakani ile yaptigi bir konusmada insanlik ailesinin yerini ve degerini su sözlerle belirtmistir: "Insan, mensup oldugu milletin varligini ve mutlulugunu düsündügü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve refahini düsünmeli ve kendi milletinin mutluluguna ne kadar kiymet veriyorsa, bütün dünya milletlerinin mutluluguna hizmet etmeye elinden geldigi kadar çalismalidir. Bütün akilli adamlar takdir ederler ki bu yolda çalismakla hiçbir sey kaybedilmez. Çünkü dünya milletlerinin mutluluguna çalismak, diger bir yoldan kendi huzur ve mutlulugunu temine çalismak demektir"

Atatürk, barisa önem veren bir liderdi. Ona göre barisin bozulmasindan bütün dünya ülkeleri istirap duymaliydi. Anlasmazliklarin ortadan kalkmasi, insanligin baslica dilegi olmaliydi. Dünyada yalnizca sevgi egemen olmaliydi. Atatürk'ün bu sevgi anlayisinin nedeni insana duydugu saygidir. Onun "Yurtta sulh, cihanda sulh" sözü baris idealinin simgesi hâline gelmistir.

 
 
   
Bugün 6 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol